Merhaba^^
Başlıktanda gördüğünüz üzere yine Türk yazarlarımızdan bir kitap okudum. Hem elimde çok fazla var hem de gerçekten çok seviyorum, böyle duyguyu daha güzel veriyor hissi veriyor bana. Aşırı klişe oluyor hepsi ama o klişeler bile içimi kıpır kıpır ediyor. Kıskanç hallerini okuduğumda ki bu haller henüz birbirlerine açılmadığı zamanlarda oluyor, işte o kısımları okuyunca böyle heyecanlanıyorum. Tamam yabancı romantik komedilerde de oluyor, mesela Sophie Kinsella'nın kitaplarında yaşıyorum. Belki yargılayan bir kesim olabilir ama gerçekten çok seviyorum, hatta okuyan olduğu zaman beğenirse hemen listeye ekliyorum.
Bu kitap, hatta seride öyle oldu zaten. İlk Haziran'da Sevelim mi? kitabını görüp aşırı merak etmiştim, aldım okudum. Yoruma buradan bakabilirsiniz. O da klişeydi ama çok eğlenceli ve komikti. Burada o komik, aklı bir karış havada karakterler göremedim. Keşke olsaydı evet ama yine de güzeldi.
Bir evin bir kızı değilim ama bir evin üç kızının en küçükleriyim. Bu sebeple küçük numara olmanın avantajını sonuna kadar kullanmaktan geri durmadım. Hep masallarla uyutulacağımı, sivri topuklu ayakkabılarım ve bir hukuk bürosunda pembe renkli tatlı dosyalarımla bir hayat süreceğimi düşündüm. Atlı arabam balkabağına da dönüşecekti, dönüşmüştü de. Fakat damarlarımda akan asil kanın ışıl ışıl bir soya dayandığına dair olan inancım beni yıldırmayacaktı. Güzel arkadaşlarım, size üzerimdeki prenses elbisesine nasıl çamur bulaştırmadan yürümeye çalıştığımı, birçok kere tökezlediğimi, binbir özenle yaptığım saçlarımın nasıl dağıldığını bile anlatacağım. Bir şairle adaş olan, kendisi başlı başına mısraları andıran adamdan da söz edeceğim. Nasıl zehirli ama en parlak ve en görkemli okla vurulduğumdan… Nasıl ağlanacak hâlime güldüğümden, Kraliyet kurallarını içimden tekrar ettiğimden, giyim kuşam zevkinden, adab-ı muaşeretten ve kas-yağ oranından… Sahi, ayakkabımın tekini düşürerek masal kahramanına dönüşmüş sayılır mıyım?
Şimdi ilk olarak değineceğim konu şu ki kitabın ismi ve konusu Sindirella'yı anımsatırken neden içerik çok uzaktı? :D Sadece ayakkabı unutma mevzusu yaşandı ama o da çok farklıydı. Okumaya başladığım zaman tam olarak nasıl bir şey olacak diye tahminde bulunmadım ne yalan ama konu ve isme bakınca az da olsa insanın aklına bir kaç fikir geliyor.
Şirin okulunu bitirmiş ve stajyerlik için ünlü bir büroda çalışmaya başlar. Ondan önce son özgür günlerini geçirmek isterken spor salonuna gider, orada yanlış anlama sonucunda spor hocasıyla gelecekte ki patronunu karıştırır. İşe başladığı gün patronunu spor salonundaki yakışıklı olduğunu anladığında ise kaderin bir cilvesi mi yoksa kazığı mı olduğunu düşünür. Tam her şeye hazırlanırken patronunun iyi çıkması, Şirin'e olan nazik davranışları zamanla patron stajyer kalıbından çıkarır ve aşık olurlar.
Buraya kadar her şey normal, zaten ekstra bir değişik bir şey yok. Tek değişik ve şaşırdığım şey okuduğumda esas erkeğin bu kadar nazik ve düşünceli olmasıydı. Sonuçta bu tarz okuduğumuz bütün kitaplarda esas erkekler affedersiniz ama öküz çıkıyorlardı. :P