Pegasus Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pegasus Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2024 Cuma

Aşkın İki Yüzü//Susan Mallery Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Susan Mallery'nin kalemini seviyorum diye bir serisini komple aldım. İlk kitabı ne yazık ki sevemedim, konusu güzeldi ama gidişat eh işteydi. Sonradan serinin için kitabı okumaya başladım, konusu ilkine göre daha heyecanlıydı o yüzden beklentim yüksekti haliyle. Tamam birinciye göre yine güzeldi, hatta daha mantıklıydı ama yine sevemedim. Çok saçma bir şekilde bittiğini söylemek istiyorum bir kere ama yine de diğerine göre gerçekten iyiydi.


Skye Titan’ın zengin babası kızının hayatını yönetebileceğini düşünmektedir. Kocasının ölümünün ardından kızıyla bir başına kalan Skye ise eskisi gibi itilip kakılmamaya kararlıdır. Özellikle de hayatının aşkı olan adam sekiz uzun yıldan sonra Teksas’a dönmüşken...
Eski SEAL komandosu Mitch Cassidy savaşta yaralanıp eve döndüğünde artık her şeyin farklı olduğunu görür. Ancak aradan geçen sekiz yıl, genç adamın Skye’a karşı tutkusunu ve ihanetinin acısını köreltmemiştir. Genç kadının dudaklarından pişmanlık dolu sözler dökülmesini istemektedir. Mitch geçmişi unutup Skye’ı babasından kurtarırken kendi kırık kalbini de onarabilecek midir?


Skye ailesi, evleri ama en çokta babası için elinden gelen her şeyi yapar, buna istemediği adamla evlenmekte dahildir. Eşinin vefatından sonra kızıyla babasının yanından yaşayıp, yardım kuruluşunun başkanı olan Skye yıllar önce kötü ayrıldığı eski sevgilisiyle tekrardan karşı karşıya geldiğinden geçmişte yaptıklarını ve şu an neler yapabileceğini düşünür.
Skye ayakları sağlam basan ama geçmişte yaşadıkları yüzünden babasından ayrılamayan yaralı bir kadındır. Bu yüzden yaptıklarına şaşırmadım. Hem geçmişinde çok gençmiş ve kötü babası bunu çokta güzel kullanmış.
Üzüldüm açıkçası, hem kendi hayatı mahvoldu ki eşimi sevdim dese de ne kadar ilk ve tek aşkını unutabilir. O yüzden ki Mitch kadar kendisi de çok acı çekti ama Mitch kadar olamaz yaa. :/


Mitch Afganistan olaylarında yaralanır ve bir ayağını kaybeder. Bu sebeple yıllar önce bırakıp gittiği kasabaya döndüğünde uzun bir süre kabullenemez ama eski ve unutamadığı tek aşkı Skye ile karşılaşınca bütün duyguları yeniden hisseder ama en çok nefreti çünkü başına gelenlerin hepsi Skye'nin yüzündendir.
Şimdi okuduğumuzda ne yazık ki Mitch'e hak verdim, eğer ayrılmasaydı başka şeyler olabilirdi ama bambaşka şeylerde olabilirdi. O babası yok mu o babası -_-
Neyse. Mitch gelip intikam almak isterken bir şeyden şüphelenir ve hayata tutunmaya bir sebep bulur ama bu şüphe doğru çıkacak mıdır?
Sevdim kendisini ama daha çok üzüldüm açıkçası, o durumda olması hatta ve hatta yaşadıklarından sonra bırakıp gitmesi ve bu durumda gelmesi insanı üzer. Bu konuya bir tık daha değinebilirdi yazar. Biraz duyguları yazmakta sıkıntı yaşıyor. Ama başka şeylerde hiç çekinmemiş asdfghj


Skye'nin iki kız kardeşi var biliyorsunuz, ilk kitaptan spoiler olacak, uyarımı yapayım. :) Zaten birinciyi okumadan buradan sonrasını okumayın derim. :)
Kızların bir tane üvey erkek kardeşleri çıkmıştı, onun kötülüğü saf kötülük, aynı babası gibi. -_- İlerde kitabı var, düzeliyor ama şimdi yaptıkları o kadar saçma ki. Bir olay var, onu ben yapmadım diyor ama bakalım, o kadar da değil diyorum eğer kitabı varsa.
İşte bu kötü kardeş iki kız kardeşi birbirine düşürmeyi öyle bir inat haline getirmiş ki bir şeyler oluyor. O kısımdan sinir kat sayım kaça çıktı bilmiyorum. Yani Skye sen ablası kendine gel, kız kardeşin ise seni korumak istiyor bu ne inat?
Hayır yani gerçekleri öğreniyor halen daha dik dik cevaplar veriyor. O kısımları okurken yazarın saçma bir aile ilişki takıntısı var dedim. Enişte sevici herhalde sdfghjkl
Cidden sinir oldum oralara, devamını daha usturuplu okumak dileğiyle dfghj


Son kısım aşırı oldu bittiye gelmiş, yani son dört sayfada herkes her şeyi affetti, bir anda ayaklarının üstünde durması falan çok hızlı oldu. Ben daha çok Skye'nin başarılarını okumak isterdim. Mitch ile aralarında mevzuları çözmelerini falan.
Bir de o üvey kardeşin mevzusu bir şekilde hallolsaydı. İnşallah devamından diyeceğim ama birinci kitabın devamı burada pek yoktu, bakacağız artık.
Yine de dediğim gibi birinci kitaptan daha iyiydi, düşük puan verdim ama birinciden bir tık daha iyi olduğundan buçuk daha verdim.
 Bu arada kitapta en sevdiğim şey çok hızlı okunması, uykum olmasına rağmen bir yüz sayfa falan okuyordum.



Kitaba Puanım 5/3,5



Alıntılar^^


Kötü olan daima ilk sayfada yer alır ama sonradan yapılan düzeltmeler ve gerçekler en arka sayfaya düşer. Kimse onu hatırlamaz. Sadece suçlamaları hatırlarlar.


*****


Odada yaklaşık otuz kişi vardı ama Mitch, Skye'ı hemen gördü. Sanki herkes siyah beyazdı bir tek Skye renkliydi.


*****


"Her zaman seçme şansımız. Hepsi iyi değildir ama vardır."





Başka yeni yazılarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^




Buralarda da varım^^









9 Ekim 2024 Çarşamba

Bin Parça Sen//Claudia Gray Kitap Yorumu^^

 Merhabalar^^
Geçen senelerde indirimde bir kutulu set almıştık, çok uyguna gelmişti ve kapakları falan çok güzeldi. O zaman ben değil de İkiz okumaya başladı ve eh işte dedi kitap için. Tek yorum yüzünden ne yazık ki hemen okumadım ama geçen günlerde okumam farklı bir kitap okumak isteyince gözüme çarptı. Dedim bir şans vereyim.
Konuyu okuduğum zaman dedim herhalde zaman yolculuğunu konu alıyor ama hiç öyle bir şey değilmiş. Tamam yine karakterlerimiz bir yerlere gidiyor ama bu sefer çok başka bir şey. :O



Marguerite Cane dâhi fizikçi ebeveynleri sayesinde bilimsel teorilerle büyümüştür. Ama hiçbiri, annesinin son icadı olan ve boyutlararası yolculuk yapmaya yarayan Ateşkuşu kadar şaşırtıcı değildir. 
Marguerite’in babası cinayete kurban gittiğinde tüm deliller tek kişiyi göstermektedir: Ebeveynlerinin gözde öğrencisi, sırlarla dolu Paul. Mükemmel cinayeti işlemiş gibi görünen genç adam, polis ona ulaşamadan başka bir boyuta kaçar. Ama Marguerite’i hesaba katmamıştır. Genç kız çeşitli boyutlarda Paul’ün peşine düşer. Babasının cinayetinin arkasında yatan gerçekler yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken Marguerite yaşanan ihaneti tekrarlamaya mahkûm olur. 
Genç kız bambaşka yaşamlardan geçerken –Çarlık Rusyası’nda bir grandüşes, fütüristik Londra’da parti meraklısı bir yetim, okyanusun ortasındaki bir istasyonda yaşayan bir mülteci– tehlikeli olduğu kadar karşı konulmaz bir aşka kendini kaptıracaktır. 


Margu(İsmi uzun böyle yazıcam) babasının ani kaybından sonra suçlu olan, yıllardır yanlarından yaşayan Paul'un peşine düşer.
Anne ve babasının yaptığı Ateş Kuşuyla evrenler arası seyahatle Paul'ün nereye gittiği Öğrenen Margu her gittiğinden çok farklı Margu ile karşılaşır.
Tam olarak konuyu bilmediğiniz için anlaşılmıyor, onu birazdan bahsedeceğim.
Duyguları konusunda garip bir karakterdi, şimdi detay vermek istemiyorum ama yaşadıklarından sonra duygularının karışık olması normalken bazı şeyleri şak diye kabul etmesi garip. Baştan inanmasaydın bebişim. :D
Onun dışında cesur olması, açıkları bulması, zekası konusunda detaylardan sonra sırların ortaya çıkmasına yardım etmesi çok güzeldi. Güçlü bir karakter. :)


Diğer karakterlerimiz var ama onlardan bahsedersem spoiler olacak, o yüzden bu seferlik sadece tek bir karakterden bahsettim. Evrenler arası geçiş mevzusunu öğrendikten sonra kitabı daha çok sevmem peki. Şimdi nedir şu evrenlere geçiş, şimdi öğreniyoruz. :D
Şimdi kitaptaki olayı anlatayım, kitabın konusunda yaşadıkları dünyadan başka bir sürü evren var. Yani aynı anda başka ülkede, başka zamanda yaşayan insanlar var.
Mesela Londra'ya gittiği evrende teknoloji o kadar gelişmiş ki hologram görüşmeler yapılıyor hem de yüzükle. Öyle bir evrene gidiyor işte. Sonrasında Moskova'da prenses oluyor(Orada prensese başka bir şey diyorlar ama aklımda değil :D) ve teknoloji o kadar geri ki ulaşım doğru düzgün yok.
Evlenler arası beden değilde ruh taşınıyor gibi ama yaşadığı yerde bedenler ne oluyor onu anlamadım. Yani gittiği evrende kendi bedeniyle gitse diğer beden ne olacak?
Ya ben kaçırdım ya da yazar yazmamış. :D
Bilen varsa söylesin :D


İlk başta bu evren mevzusunu anlamadığım için zaman yolculuğu sandım, hatta hemen hologramlar, farklı yerler derken kafam daha da karıştı ama sonunda anladım ve anladığım zaman vay bee dedim. Tek yerde değil de birkaç yerlere gitmesi güzeldi, Devam kitaplarında yine gidilecek gibi ve işler daha karışık belli ama bu sefer daha çok evrene gitsin, o kısımlar gerçekten çok güzeldi.
Çok fazla spoiler oluyor diye kısa keseceğim yorumu ama bazı noktalara hayran kaldım.
Tahmin edilebilir yerler oldu, burada yazar biraz daha gizemli yazsaydı çok daha güzel olurdu ama olsun yine de sevdim. :)

Her ne kadar detaylı yazmasam da kitabı beğendiğimi söyleyebilirim. Bir puan kırdım, o da evren mevzusunu daha açıklayıcı şekilde yazabilirdi yazar. Geri dönüp okusam daha iyi anlarım şimdi am ailk okumamda anlamam daha iyi olurdu, o kısımda bırakma ihtimalini yazar düşünmeliydi. :(
Unutmadan devam etmek istiyorum seriye inşallah ama ne zaman okurum Allah kerim. :)
Eee yorumumdan sonra da okuyun bence, bu tarz konuları sevenler bayılacak.:)



Kitaba Puanım 5/4^^



Alıntılar^^


Bunu atlatmak için bel bağladığım insan, bel bağlayabileceğimden emin olabileceğim biri değildi.


*****


Bütün güzel anıların can acıtan şeylere dönüşmesinden nefret ediyordum ama acıya ihtiyacım vardı.


*****


"Seni her biçimde, her dünyada, her geçmişle severdim. Bundan hiç şüphen olmasın."






Diğer yazılarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^



Buralarda da varım^^




1 Ekim 2024 Salı

Aşk Hiç Bitmez//Candace Camp Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Bridgerton serisi sonrasında tekrardan historical kitaplar okumaya başladık. Sonrasında beş kitaplık bir seri aldık, birinci kitabı okudum, güzeldi. Sonra başka bir kitabı okudum ama tam historical havamda değilim diye bıraktım. Geçen aylarda İkiz okuyunca benimde canım çekti okuyayım dedim ama kitap istediğim gibi değildi. Düşünün 300 sayfalık kitabı bir haftada anca bitirdim. :D
Ben Bridgerton tarzı, hatta direkt onları okumak istiyorum ya. En iyisi seriyi tamamlamak. :D


Tutkulu iki âşık engellerle dolu bir aşk...
Leydi Calandra'yla evlenmek isteyen bir sürü erkek vardır fakat aşırı korumacı ağabeyi Rochford Dükü, uygun adayların hepsini korkutup kaçırmıştır. Bir adam dışında: Gizemli Bromwell Kontu... Callie, ağabeyinin şiddetle karşı çıkmasına rağmen Kont'a âşık olmaktan kendini alamaz.
Ağabeyinin sözlerini hiçe sayan Callie, Bromwell'le yeniden görüşebilmek için bir plan yapar ve bu işlerde oldukça iyi olan Francesca Haughston'ın yardımını ister. Fakat Dük ve Kont'un arasındaki sır açığa çıktığında ve Callie tuzağa düştüğünü anladığında artık her şey için çok geç olacaktır…

Callie abisi ve büyükannesiyle beraber yaşamaktadır. Sezon kapandığı için kırsala giden Callie büyük halalarının doğum gününe geldiğinde arkadaşı Francesca'yla kalmak ister. Abiside izin verince balolar, operalar derken günler geçer ama kalmasının tek amacı vardır, aşkı bulmak.
Büyükannesinin evlenme ısrarları yüzünden zor durumda kaldığı bir anda kendisini kurtaran maskeli ve kimliği gizli adama bir şeyler hissedince ona karşı hissettiklerine engel olamaz.
Callie'yi çok sevdim, çok tatlıydı ve herkesin sevdiği bir karakterdi. Sadece fazla saf olması ne yazık ki bazı şeylere olağan sağladı. Tabii hikaye öyle devam etmesi gerekti. Bu konu hakkında ilerleyen kısımlarda yorum yapacağım.

    Bromwell dükü katıldığı partide hiç ummadığı bir kişiyle karşılaştığında planlar yapmaya başlar ama bu planları yaparken bir şey hiç aklına gelmez.. Aşk.
Ablasının geçmişi yüzünden Konttan intikam almak isteyen Bromwell'in ayağına gelen şansı tepmek istemez ve Callie'yi ziyaret etmeye başlar.
Zamanla işler karışacaktır ve Bromwell neye inanacağına karar veremez.
Aşk konusunda kendisini çok beğendim, Callie'ye başka türlü yanaşıyor olsa da aslında söylediği sözlerden sonra vay bee dedim, tam aşk adamı.
Ama işte bu güzelliklerden sonra saçma şeyler oldu ne yazık ki.


Devam kitabımız Francesca'nın kitabı olduğu için bu kitapta kendisinden çokça bahsedildi, hatta geçmişte yaşanan şeyleri de az buçuk öğrendik. O sebeple Callie'nin abisi Kont ve Francesca bu kitabımızda çok fazla vardı.

Kitabı sevemedim, başta çok güzel başladı. Böyle tam nefretten aşka kitabı güzel olur falan derken olmadı. Yani yazarımız aşırı sade yazmış. Güzel konu çünkü. Neden yazdığını şöyle açıklayayım. Çiftimiz çok yan yana gelemiyor, çok saçma yerlerde, olması gereken yerlerden başka gelmiyorlar çünkü. Sonrasında en son kısımda kızım sen ne ayak yani?? :D Yazar hemen bitsin diye son kısmı aşırı oldu bittiye getirmiş. O yüzden de sevemedim.
Yani zaten elimde çok fazla kaldı, bitmek bilmedi derken konuda ilgimi çekmediğinden elimde baya bir kaldı.
Önceden bıraktığım kitabı belki devam ederim, komple unuttum çünkü ama yukarıda da dediğim gibi devam kitabı Francesca'nın aşkını konu alıyor, zaten seride en merak ettiğim kitaptı. Bunu ayrıca okudum ama Francesca'nın kitabını ayrı okunmaz. Burada bazı şeyler ortaya çıktığında orada yazmazsa yazar konu eksik kalır, okuduğunuzdan bir şey anlamazsınız. :)

Bu yorumdan sonran tavsiye kısmını es geçmem mantıklı olacak, sonuçta tavsiye edemiyorum. Ama eğer Francesca'nın kitabını beğenirsem ne yazık ki bunu da okumanızı önereceğim. Bakalım o ne zamana artık. :D



Kitaba Puanım 5/3



Alıntılar^^

"Beni kaybetmek mi? Sahip olmadığınız halde nasıl kaybedersiniz?"
"Sizi yeniden görme şansımı kaybedeceğim," 


*****


"...Sevgi, insanı her şeye karşı kör edebilir."





Başka yorumlarda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^




Buralarda da varım^^










3 Eylül 2024 Salı

Bana Bir Aşk Borçlusun//Susan Mallery Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Geçen aylarda Pegasus Yayınlarının Hepsi Burada’da çok güzel indirimi vardı. Ben de yazarın diğer serisiyle bu kitabı aldım. Geçen haftalarda ise bu kitabın serisi indirime girince aldım. Konuları çok güzel ve okunulası. Zaten kolay okunan çerezlik bir kitaptı ama seri başlangıcı olarak bu kitabı sevdiğimi söyleyemem. Eğer devam kitaplarını indirimli almasaydım ve konularını beğenmeseydim inanın almazdım. :D Ama hem ucuz hem de konular bu kitaba göre daha iyi. ;)


Aşka bir şans vermek isteyen iki insanın romantik hikayesi...
Lexi Titan'ın en kısa zamanda para bulması gerekiyordu. Yoksa her şeyini kaybedecekti. Kendi kurduğu işini, zengin ve otoriter babasının saygısını, aile şirketi üzerine kız kardeşleriyle giriştiği yarışı... Ancak iki milyon doları kısa zaman içinde bulabilmek kolay bir iş değildi.
Cruz Rodriguez zengin, başarılı ve yakışıklıydı; tek eksiği Teksas sosyetesini etkileyecek, soylu bir aile geçmişinin olmamasıydı.
Bir partide karşılaşan Lexi ve Cruz geçmişte yaşadıkları kaçamağı hemen anımsamışlardı. Geçmişten gelen yakınlıkları ve şimdiki arzuları bu ikiliyi altı aylık bir anlaşma yapmaya itti: Göstermelik bir nişan!
Ancak tutkular söz konusu olunca anlaşma şartlarına bağlı kalmak o kadar da kolay değildi. 

Lexi bankaya olan borcunu hiç beklemediği yerden gelince devamında neler olacağını az çok tahmin ediyordu ama işlerin farklı olacağını hiç düşünmemişti.
Babasından görmediği sevgiyi üvey kardeşlerinden gören Lexi yine de babasının gözüne girmek ister ama ona musallat olan kişinin aslından çokta yabancı olmadığını öğrenir.
Lexi çok tatlıydı, ailesi sevgisi görmemesi bunu her alanda hissedip buna çözüm bulması aşırı tatlıydı ama ilk Cruz’un ona söylemeyi unuttuğu! şeyi öğrendiğinde verdiği tepkiye çok kızdım. Yani tamam arada bir anlaşma var ama öyle sıradan bir anlaşma değil sonuçta, biraz daha tepki koyabilirdi Cruz’a.
 

Cruz zengin olmasına rağmen sosyetede yer bulamayınca son çare yıllar önce tanıştığı Lexi’nin yanına gitmektir. Zor bir durumdan kurtardıktan sonra ondan istediği tek şey onunla nişanlanması ve adının herkes tarafından tanınması ama işler Lexi’yi daha yakından tanımasıyla değişir.
Geçmil konusundan Cruz’a hak verdim, zor zamanlar geçirmiş. Sıkıntı karakterde değildi, sıkıntı yazarın karakterleri çokta iyi yazamamasındaydı.
O yüzden bu karakteri sevsemde çok fazla bayıldım diyemem.
Aşkını yeni değil uzun zaman boyunca hissetmesini cidden daha çok isterdim. :)


Anlaşmalı ilişkiler genelde çok güzel oluyor ama burada çifti yatak dışında bir ya da iki yerde yan yana gördük. Geri kalan kısımda da Lexi’nin ailesi, Crux’ın işi ve onunda ailesi falan derken kitapta bitti. Geçmişten gelen sırlar bunların başına çok bela açacak ama bakalım devamında neler olcak.
Çift konusunda biraz daha iyi olsaydı cidden severdim, bundan önce okuduğum kitabında da çift çok istediğim gibi değildi ama kadın karakterin dimdik duruşunu çok sevmiştim, burada pek öyle bir şeyde yoktu.

Çerezlik olduğu için ve indirimden aldığım için verdiğim paraya üzülmedim açıkçası hem bir de tek kitapla seriyi kenara atmak olmaz. Çünkü diğer kardeşlerin hikayeleri çok farklı geldi bana. Birinin çocuğu var ve yıllar önce terk ettiği sevdiği adam kasabaya tekrardan geliyor. Bir diğeri kaza geçiriyor ve kampa gidiyor, orada bir şeyler oluyor. En son ki kitapta kızların arkadaşı polis memuru var, o da yok artık dediğimiz biriyle beraber olacak. İşte bunlar merak edilesi olduğundan devam etmeyi düşünüyorum inşallah. :)
Sizlerde uyguna aldıysanız bir şans verin. Devam kitapları okumadığım için tek okunur mu ya da seri olarakta devam etmek lazım hiç bilmiyorum.



Kitaba Puanım 5/3,5^^




Alıntı çıkmadı :)
Başka yorumlarda görüşmek üzere^^




Buralarda da varım^^







30 Mart 2024 Cumartesi

Tatlı Aşk//Susan Mallery Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Yazarın yıllar önce Işıldayan kitabını okumuş sevmiştim(konusunu unuttum ama sevdiğimi hatırlıyorum :D), ondan sonra internette indirim olunca iki kitaplık bir serisini, bir tanede başka serinin birinci kitabını aldım.
Dedim hazır aldım, fazla arayı açmadan okuyayım, hem indirim devam ederse diğer kitapları alırım dedim. :D Şu an devam ettiği için belki alırım, ha ne dersiniz?? :D
İlk olarak söylemem gerekiyor ki kitabı kapağıyla yargılamayın! Çünkü öyle kötü bir kapak ki kitapla alakası yok. Tatlı Aşk denmiş ama kitapta geçen pastane mevzusu çok başka, kadın karakterimiz pastalarla uzaktan, yakından alakası yok, adamında öyle. :D Ama kapakta kızın parmağında krema var görüyor musunuz?? :D
Aşırı saçma değil mi?
Bir de arka kapak yazısı, onu da okuyunca ne öyle bol bol smut mu var diyorsunuz ama alakası yok. Kadının aklı fikri başka sanılıyor ama yine diyorum alakası yok!
Bunu devamında açıklayacağım. :)



İlk aşktan daha tatlı bir şey olabilir mi?
Bunu Claire Keyes'e sormayın. Yirmi sekiz yaşındaki dâhi piyanist bırakın âşık olmayı, bugüne dek kimseyle flört bile etmemiştir. Kariyerinin peşinde koşmaktan aile ve arkadaşlarına zaman ayıramayan Claire, ailesinin pastanesini ve iki kız kardeşini de yıllardır ziyaret etmemiştir.
Ancak şimdi bir kardeşi hasta, diğeri ise kayıptır ve yumurta bile kıramayan Claire, hasta bakıcı rolünü üstlenmekte kararlıdır. Yapılacaklar listesinin başında kız kardeşleriyle sıkı bir bağ kurmak, âşık olmak veya en azından şehveti tatmak vardır.
Yakışıklı ve sert görünüşlü Wyatt bu amaca uygun gibi görünmektedir. Genç adam farklı dünyalara ait olduklarını söyleyip dursa da Claire'in yanındayken tek düşünebildiği keki fırına vermektir. Claire tatlı diliyle bu ateşli adamı yatağına ve yaşamına alabilecek midir?


İşte konuya bak yaa :D
Neyse :P
Claire yıllar önce ailesi tarafından kovulduğu evine ve kasabaya kardeşine yardım etmek için geri döner. Baştan iyi karşılanmayacağını biliyordu ama bu kadar dışlanmayı beklemiyordu. Bir de gelmesini kardeşi istemediğini öğrenince daha da kötü duruma düşer ama pes etmeyecektir.
Hayatı zaten zordur ama bunları atlatmayı da kafaya koymuştur.
Hem kardeşine bakan hem de kardeşinin pastanesine yardıma giden Claire bir de kardeşi Nicola’un en yakın arkadaşı Wyatt’ın kızına bakar.
Alışmaya çalışması ve bunlar yüzünden çok zorlansa da alışmaya çalışmıştır ve bazı gerçeklerle yüzleşmesi gerekiyordur.
Claire’i çok sevdim. Onun yıllarca çalışmalarının sonucunda her şeyden uzak kalması, yavaş yavaş ortama alışması, zamanında yapamadıklarını yapması ve bundan öyle saf demeyelim de Nahit davranması bence en güzel yönüydü. Yani ne demek istediğimi tam anlatamadım, spoiler diye de yazamıyorum ama şunu bilin ki cidden çok sevdim ve kitapta her yaşadığı kötü olayda hep Claire’nin tarafını tuttum, çünkü her kelimesiyle hak ediyordu, çünkü kitapta resmen yapayalnızdı. :/
Bunun yanında hiçbir lafın altında kalmaması, karşıdaki insanı dumura uğratmasını ayakta alkışladım. İşte böyle karakterlerle gelin!!!


Wyatt kızı daha bebekken yalnız kalmış ve zorluklar altında onu büyütmeye odaklanmıştır. Gerçek aşkla, ilişkiyle işi olamayan Wyatt uzun zamandan sonra Claire’yi gördükten sonra onunla arasındaki çekimden korkar ama denemekte ister. Tabii baştan beri Nicola’un söylediklerinden sonra Claire’yi çok kötü tanımış olsa da zamanla nasıl biri olduğunu görür.
Wyatt’a cidden hak verdim ki kendisi baştan zaten kesti attı ama sonradan saçmalaması, Claire’nin üstüne gitmesine çok kızdım.
Hele en sonda yaptıkları. Tabii Claire’de suçluydu ama bu ona öyle şeyler söylemesine aşırı kıl oldum -_-
Bir bölüm vardı, orada Wyatt’ın düşüncelerini çok merak etmiştim ama yazar es geçmiş. Üzdü.

Bir de Nicola var, kendince haklı ve yaşadıkları da kolay değil ama onunda haksız olduğu durumlar vardı yani. O yüzden başlarda kendisine aşırı sinir oldum. Claire iyi dayandı valla.
İkinci kitap kendisini anlatıyor, bakalım affetmesi gerekenleri affedecek mi?

Hazır ikinci kitap dedik onunla devam edelim. Seri iki kitaptan oluşuyor, diğer kardeşin durumu ne olur bilmiyorum ama seneler olmuş çıkalı, devamı olsa çıkarırlardı herhalde. :D
O yüzden bu kitapta tam olarak anlatılmayan şeylerin ikinci kitapta ortaya çıkacağını düşünüyorum, ianşallah çıkar yani. Mesela neden ameliyat oldu? Kız kardeşi neden bu kadar inatçı? Saçmalık olursa sinir olurum sdfghjklşi


Başta da dediğim gibi yazarın Işıldayan kitabı okumuş kalemini sevmiştim, uzun zamandır bu kitaplara göz koymuştum ama alamamıştım. Sonunda kampanya ile tanesi 46tl ye gelince hemen aldım.
Şimdi ki bu tarz kitaplarla kıyasladığım zaman cidden eski kitapların daha gideri varmış. Şimdikiler sadece smut. Bir de ona bayılan okurlar -_-
Bunda yok diyemem ama o kadar kararındaydı ki oraları anladığınız zaman normal bir kitap işte ve olaylara bakacak olursak daha çok aile, arkadaşlık, geçmiş, bağlar, yanlış anlamalar, özlem… diye gider.
İşte kitabı da bu yüzden sevdim, arka kapak yazısını baktığınız zaman sanki kitap sadece somuttan imaret ama değil. Cidden değil, zaten bu saydıklarım olmasa, sadece smut olsa sevmezdim.
Spoiler vermeden nasıl anlatacağımı bilmediğim için yazdıklarımı anlamayabilirsiniz ama demem o ki kitabın duygusal tarafı o kadar güzeldi ki çok beğendim.


Sonunda yaşananlar beni sevindirdi, bazıları yüzünden sinir olsam da olması gereken oldu, hatta ya öyle olmazsa dediklerimde oldu, güzel oldu :D
İkinci kitapta neler olcak merak konusu. :)
Diğer dört kitaplık serinin birinci kitabını aldım, eğer ilk kitabı beğenirsem devam ederim. Henüz o kitap hakkında pek bir şey bilmiyorum ama bu iki kitaplık seriyi sevdim.
Şimdi kitabı sevdim evet ama sevmediğim yerlerde oldum. Mesela en küçük kız kardeşin yaptıkları. Cidden öyle bir şey yazmaya gerek var mıydı?
Yani sebebi ne olursa olsun aşırı, aşırıııı saçmaydı.
O yüzden belki de yazar onun kitabını yazmadı, ikinci kitapta öğreniriz belki. :)
Son olarak yazarın kalemi akıcı, üç günde bitirdim ki sadece geceleri okuduğumu düşünürsek iyi bence.
Şimdi gidip, eğer yazdıysam Işıldayan kitabının yorumuna bakayım, bulursam buraya da link atarım(Yorum yok, ne zaman okudum onu bile unuttum iyi mi :D Konusu bile hatırlatmadı, sadece güzel olduğunu biliyorum :D)
Şimdi atacağım link ise indirimdeki seri. Halen daha devam ediyor indirim, merak edenler bakabilir.
Seriyi inceleyip, satın almak için tık tık!!



Kitaba Puanım 5/4^^



Alıntılar^^


“İzleyeceğim.”
“Yargılayacaksın. Arada bir fark var.”


*****


“Hayatım için özür dilemeyeceğim. Seninkinden farklı ama bu, onu daha az değerli hale getirmez…”


*****

Hayat karışık, diye düşündü ama müzik sakinleştirici, kesin ve güzeldi.


*****

“Gerçekten tepemi attırıyorsun,” dedi Nicole.
“Sor bakalım, umurumda mı?”

*****


“Belki. Ben kendimi yargılıyorum. Ona kötülükten başka hiçbir şey yapmadım, yine de geldi. Yüreğinden geçene göre hareket ediyor.”





Başka yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^


Buralarda da varım^^






9 Aralık 2023 Cumartesi

99 Gün//Katie Cotugno Kitap Yorumu^^

 Herkese Merhaba^^
Normalde bu kitabın yorumunu yapmayı düşünmüyordum, yazmayacağımı taslağı hazırlarken aklıma geldi. Sonra dedim iyi kitapla paylaşıyoruz neden kötüleride paylaşmayalım. :D
Kötü olduğundan diğer yorumlara göre daha kısa tutmayı düşünüyorum.
Kitap ilk çıktığında kapaktan dolayı çok dikkatimi çekmişti, geçen sene kışın Hepsi Burada’da Pegasus Yayınlarının kitapları indirimdeydi, bu kitaplarda onlardan biriydi. Aldık tabii ki. Uzun zamandır kitaplıkta bekleyince hadi okuyayım da çıksın aradan dedim.
Konusunu okuyunca farklı bir şey bekledim, evet farklıydı ve hiç sevmedim. 



1. Gün:
Star Lake’e döndüğüm akşam, Julia Donnelly evime yumurta atınca kimsenin olanları unutmadığını anladım: Patrick’le ilişkimi, ağabeyiyle aramızda geçenlerden sonra nasıl berbat ettiğimi. Tüm aileye nasıl zarar verdiğimi. Şimdi yaz boyunca evde hapis hayatı sürdürmeliyim. 99 gün sonra cezam bitecek ve üniversite için buradan ayrılacağım.
4. Gün:
Arabamın camına iliştirilen ve hiç de hoş olmayan not, Julia’nın olanları hâlâ atlatamadığını gösteriyordu. Bir el omzuma dokunduğunda kavga etmeye hazır bir şekilde arkamı döndüm. Gabe’di. Okuldan eve dönüyordu ve beni gördüğüne sevinmiş gibiydi. “Molly Barlow, ne yaşanmış olursa olsun, dönmene gerçekten çok sevindim.”
12. Gün:
Gabe beni partiye davet etti. Oldukça keyifli vakit geçiriyordum, beni öpmek üzereydi. İşte o an Patrick’i gördüm. Burada karşılaşmayı hiç beklemediğim ve beni asla affetmeyecek Patrick’i.


Molly bir seneden sonra kasabaya döndüğünde çokta iyi karşılanmaz. Çünkü yazar olan annesi bütün sırlarını ortaya çıkarmıştır ve kasabayı terk etmek zorunda kalmıştır.
Şimdi ise üniversiteye gitmek için eve geri dönmüş, 99 günü tamamlamak zorundadır.
Başlarda evden bile çıkmazken zamanlar insan içine çıkıp bir şeyler yapmak ister. İşte bu sırada Gabe ile tekrardan karşılaşır, yaz tatili bitene kadar iş bulur ve geride bıraktıklarıyla arasını düzeltmeye başlar.
Her şey tahmin ettiğinden daha iyi giderken eski aşklar ve acılar gün yüzüne çıkınca işler daha da karışır.
Molly sen nasıl bir karaktersin arkadaş. Eski yaptıklarından ders almadın almadın, neden yine tekrarlıyorsun. Buradan sonra spoiler olarak yazacağım, kitabı okumam derseniz yorumumu okumata devam edin ama diğer türlü burada bırakın.
Şimdi Molly ve Patrick’in ayrılma mevzusunda ikiside haklı, sonuçta ayrıldıktan sonra Molly ve Gabe arasında bir şeyler oluyor. Tamam orada bir aldatma yok ama Gabe Patrick’in abisi. Sorun burada.
Molly kasabaya geliyor, Gabe yardım ediyor ve sonra aralarında olanlar tekrardan alevleniyor ve sevgili oluyorlar. Ya sen eski sevgilinin abisiyle arkadaş ol ama sevgililik nedir ya? Hem de gözüne soka soka. Patrick’in sevgilisi olabilir ama sen hata yaptın, az saygı be.


Gabe için sadece ortada bir kıskançlık var ve Molly’yi bir nevi kullanmış oldu. Sonradan duyguları gerçekti ama yok ya Gabe’de Molly kadar suçlu. Hadi ilk zamanda kıskandın kardeşini, sonradan ne ayak? 
Tamam Patrick’i kıskanıyor falan ama bir nevi Molly Gabe’i aldatıyor ve Patrick, Gabe’e  daha büyük kazığı atıyor.
Hatta dedim Patrick sırf bu ikiliden intikam almak için mi böyle yapıyor ama yok yani.

Patrick başta o kadar hakıydı ki, tamam sonradan da unutmaması ve davranışları haklı olabilir. Hatta bunun için sevgilisinden ayrılmasıda güzeldi ama burada yine Molly’nin saçma hareketlerinden sonra Patrick’te kafayı yedi ve yaptıklarından sonra Gabe’den bir fark göremedim.
Molly aldatmadı, sadece ara verdikleri sırada Patrick’in abisiyle bir şeyler yaşadı ama hem Molly hem de Patrick bir yerden sonra nefret ettikleri şeyleri yaptılar. Hatta son dakikada yaptıklarından sonra “Ama ben öyle düşünmüyordum!” demesi komikti ya. 
Burada yazar saçmalamış, gerçekten.


Kitapta erkeklerin suçu yokmuş gibi kızın üstüne gitmeleri çok saçmaydı. Sonuçta bu hatayı sadece biri değil, ikisi yapıyor ama kitapta tek suçsuz karakter Patrick’in kız arkadaşıydı.
Molly’yi arayıp Patrick ile ayrıldık, beni bıraktı diyor. Molly’de hadi partileyelim diyor ve kafa dağıtmaya gidiyorlar. Hop Patrick Molly’ye mesaj atıyor, bu akıllı kızı kendi acısıyla ve diğer ortak arkadaşıyla bırakıp kızın eski sevgilisinin yanına koşuyor.
Oyyyy yani oyyyyyyy
Diyorum ya kitapta aklı başında, dürüst bir karakter yok. Sadece Patrick’in sevgilisi.
Tam her şey yoluna girmiş derken Patrick ve Molly’nin aldatmaları gerçekleşiyor. Sonra aman yaptık ama kimse duymasın, biz sevgililerimizden de ayrılmayalım ama takılalım moda geçince Patrick dayanamıyor ve her şeyi anlatıyor. Molly bu sefer iki katı dışlanıyor. Hak etti mi evet, ama tek değildi, sadece o dışlanmayı hak etmedi. Aldatmak tek kişiyle olmaz değil mi?


Kitap ihanet, aldatma, kıskançlık vs diye gidiyor. Tabii sevmediğimiz şeylerde(Renkli şeyler diyeyim anlayın). -_-
Kitabın neresinden tutsak elimizde kalıyor. Çok diyalog yoktu, okumakta zorluk çekerim dedim ama aktı gitti. Zaten o yüzden sonunu getirdim kitabı.
Son kısımda sonunda Molly ağzını açıp, bu işi sadece ben mi yaptım dediğinde tamam dedim aferin kıza ama yaptılarını onaylar mı??? Hayır!!!
Sadakatsiz Volkan’dan pek bir farkın yoktu be Molly. Okuduğum en rezil karakterler, en rezil kitaptı. Nokta.



Kitaba Puanım 5/3^^




*3 puan vermemin nedeni paragraf olmasına rağmen kitabın akıcı oluşuydu. Yoksa 2 yani 2!!!
Alıntıda yok zaten, ne çıkacak kitapta, ben ikisinide seviyorum mu? :D




Kısa yorum yazarım dedim ama işin içine spoiler girince uzadı da uzadı. Arada böyle yapayım ya, hoşuma gitti. :D
Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yazılarımda görüşmek üzere^^



Buralarda da varım^^








3 Ekim 2023 Salı

Bridget Jones'un Günlüğü//Helen Fielding Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
En son yaptığım yorumdan sonra dedim bir kaç gün bloga zaman ayırayım ama bilin bakalım ne oldu. :/ Hasta olup iki gün yattım ve şu an bile halsiz bir şekilde yatıyorum. :/
Ama bir yerden sonra başlamalı diyerek oturdum yeniden yorum yazmaya.
Aslında bir sürü dizi yorumum var ama ondan önce kitap yorumlarımı halledeyim unutmadan, diziler fotoğrafta falan aklına geliyor ne yazacağın ama kitapları unutuyorum. :D
Gelelim kitabımıza. Bridget Jones'u tanımayan çok azdır. Yıllar önce filmlerini televizyonlarda görüp sevmiş, eğlenmiştik. Kış içerisinde Pegasus Yayınlarının büyük indirimden kapmıştık seriyi, gerçekten çok uyguna geldi üç kitap.
Ondan sonra aşırı merak eder oldum, hatta filmini izlemeden önce okuyayım dedim ama olmadı ilk filmi izledim.
Aslında filmi az buçuk biliyordum ama izleyeli seneler olmuş herhalde sonunda neler oluyor vs. hiç hatırlamıyorum. O yüzden filmi izleyip, kitabı okudum ve büyük hayal kırıklığı yaşadım aaa dostlar. Neden böyle oluyor yaa, büyük beklenti içinde olduğum kitaplarda neden sınıfta kalıyor??? :/



Modern insan ilişkilerine dair kafanızı allak bullak edecek bir eleştiri mi? Çekirdek ailenin ölümüne ironik, trajik bir bakış mı? Yoksa siniri bozuk, otuzlarında bir kadının karman çorman deli saçmaları mı?
Bridget Jones'un Günlüğü, Bridget'ın lanetli kişisel gelişim sürecine ışık tutan korkunç derecede bilinçli, kendi kendini ti'ye alan harikulade bir günlük. Bridget, bu gelişim uğruna bir yıl süreyle kendini her bir kalçasını 4 santim inceltmeye, haftada en az üç kere spor salonuna gitmeye ve sorumluluk sahibi bir yetişkinle ilişki kurmaya adıyor. Teknolojiyle barış ilan ediyor.
Malum yılın sonunda, toplamda 20 kilo kaybediyor ve 25 kilo alıyor! Ama ne yapıyor? İyi niyetinden asla hiçbir şey kaybetmiyor. O başına gelenleri günlüğüne yazdıkça siz de elinizde olmadan gülmekten katılacak ve dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca okur gibi kendinizi, "Bridget Jones benim!" diye haykırırken bulacaksınız!


Bridget 30 yaşına gelmiş bekar bir kadındır. İş hayatı eh işte olmasına rağmen çalışmaktadır ama ilk hedefi bir sevgili bulmaktır. O sıralar patronu ile internetten(msn gibi bir şey) konuşmaya başlar ve işler tam da istediği gibi gider tabii patronunun gerçek yüzünü görene kadar.
Bunun yanında ailesinin yeni kararlar alması ve ilginç bir şekilde uygulaması Bridget'ı sıkıntıya sokar. Bir de annesinin ve onun arkadaşlarının Mark Darcy'ye ayarlama mevzusu vardır ki onu hiç istememektedir.
Bu tarz kitaplarda karakterlerde mantık aramayın üzülürsünüz, hatta karakterleri bırakın kitaplarda mantık aramayın. Bridget'da öyle. Kitap günlük olduğu için o tarz yazılmış ve Bridget'ın sürekli kilo, içtiği sigara, alkolü ve kalorisini yazdı ama o kadar absürt bir mevzu ki bugün 57 kiloyla iki gün sonra 55'e iniyordu asdfghjkl
İnanılır gibi değil yaaa, gerçekte yok bu yaaa. :D İki gündür hastayım, yediklerimin kalorisini hesaplasak üçlü sayılarda kalır ama kilo vermemişim asdfghjk İşte mantığı burada aramıyoruz. :D
Sevgili konusunda Daniel'e nasıl güvendi yaaa, filmde daha iyi bir karakter gibi duruyordu. Kitapta ne istiyor, ne istemiyor belli değil ve Bridget'ın bi telefon etse de buluşsak modundaydı. :P
Karakteri sevip sevme mevzusuna girmeyeceğim burada, sadece çatlak ama sonunda doğru yolu bulan bir karakterdi, Alkışşşş


Diğer karakterlerden Mark ve Daniel hakkında yazacak çok şeyim yok. Mark zaten Bay Darcy'i anlatıyor, yazar orada bir kalbimizi çalıyor tabii. Daniel bildiğimiz erko işte, sevilmez bir tip. İkinci kitapta&filmde neler olacak merak konusu.
Ama Bay Darcy mevzusunu çok sevdim, hatta yazar sonunu resmen Gurur ve Önyargı'ya benzetmiş, en sevdiğim^^
Güzel miydi oralar, evet ama mevzusunun gelişmesi yine mantıksız asdfghjkl
Yani okuyanlar bana hak versin lütfen. :D
Anne ve babası hakkında ne yazsam olmayacak, biraz üşengeç olduğumdan atlıyorum buraları. Bir de spoi veremem şimdi. Sadece Allah düşmanımın başına bile böyle anne vermesin diyorum asdfghjkl
Arkadaşlarına hiç gelmiyorum, çünkü kim kimdi, hangisi daha yakın, hangisi daha uzak bilemediğim için bir zaman sonra isimlere çok dikkat etmedim. Hatta anlatım biçimi öyle değişikti ki 'burada ne diyor şimdi bu' deyip durdum. -_-

Kitaba hevesle başlayıp, hayal kırıklığı olduğunu başta yazmıştım. Evet, ben daha böyle film gibi eğlenceli, akıcı bir kitap bekliyordum ama arkadaşlar kitap akmıyordu resmen. Hani bu tarz kitaplar bir oturuşta akar gider yaa bu yok yani. Yazarın kalemi gerçekten ağır. Beklediğimi bulamadım.
Bir de yarıdan fazlasından sürekli Daniel'i okumak gına getirdi, ne zaman ki mevzuya Mark girdi ortam güzelleşti. Ama buna rağmen sevemedim, olmadı. Günlük olduğu için tabii ki böyle olmalı, neyse ki diyalog falanda vardı ama sürekli içmesi, içmesi ve yine içmesi baydırdı beni.
Olumsuzluklar bu tarz kitaplarda hep vardı ama bunda çok daha fazlaydı.
Filmle aynı olan yemek mevzusu çok güzeldi. İşten ayrılmada ben filmi tutuyorum, çünkü orada Daniel'ın ağzının payını veriyor. Burada bir an geri dönecek diye korktum. :D


Beklentimi karşılamadı, film cidden güzeldi ve onu çok sevdim ama kitap tırttı diyebilirim. İkinci kitaba sadece Mark için beklentiye girebilirim. Şu an bunu yazarken devam kitapların konularına baktım da çokta beklentiye girmeyeyim. Hele o bebek mevzusunda hiç mi hiç. Yani şu an öyle bir hayal kırıklığı yaşıyorum ki belki de kitaplara devam bile etmem. Offfff



Kitaba Puanım 5/3^^



Alıntılar^^


Neden? Neden? Herkes romantizmin zaten bir işe yaramadığını bilirken neden tüm dünya romantizm yaşamayan insanları aptal gibi hissettirmeye çalışıyor?





Aslında anlamlı yerler vardı ama çok uzun olduğu için eklemedim. :)
İşte bu kitaplarında sorunu bu, çok sevemiyorsun ama çok anlamlı yerleri oluyor. :D



Buralarda da varım^^